Feminizm Adı Üzerine

ENGLISH | TÜRKÇE

Feminizm oldukça dikkat çeken bir kelime. Kelimeyi duyar duymaz bazılarının aklına sokaklarda sütyen yakan lezbiyenler, bazılarınınsa Birleşmiş Milletler’de HeForShe kampanyası için konuşmasını yapan Emma Watson geliyor.

Feminist kelimesi ise daha da güçlü. Çoğu insan kendilerini feminist olarak tanıtmaktan korkuyor, ancak evet kendileri de kadın-erkek eşitliğine inanıyorlar sadece kendilerini feminizm gibi bir hareketle ilişkilendirmeyi biraz ileri gitmek olarak görüyorlar. Hatta bazı kişiler, kendilerini eşitlikçi (ya da uydurdukları başka bir isim) olarak etiketleyecek kadar ileri bile gidiyor. Bunun nedeni feminizmin anarşizim ya da komünizm gibi toplum tarafından bağdaştırılması kötü görülen bir şey olması mı?

Baştan herhangi bir kafa karışıklığının önüne geçmek için TDK’dan feminizmin en güncel tanımını aşağıya koydum.

Toplumda kadının haklarını çoğaltma, erkeğinkiler düzeyine çıkarma, eşitlik sağlama amacını güden düşünce akımı, kadın hareketi

Buna bakınca ben herhangi bir gizli, kabahatli bir anlam çıkaramıyorum, ama belki feminizmi bu kadar kötü bir üne kavuşturan şey tarih boyunca ona yüklenen yan anlam olabilir mi? O zaman kısaca feminizmin tarihinin üzerinden geçip, adının neden feminizm olduğunu daha iyi anlayalım.

Feminist hareket batı toplumlarında başlıca bir seçme hakkı (süfrajet) hareketi olarak ortaya çıktı. Halk, monarklardan temel haklarını kazandığında (burada halktan kasıt, toplumun erkek kısmı), kadınlar erkeklere kıyasla ellerinde çok az hakla masadan ayrılmıştı. Bunun sonucunda 1920lerde günümüzde ilk dalga feminizm adını verdiğimiz hareket ortaya çıktı: sokaklarda eşit muamele, evlilik, ebeveynlik, mülk ve en önemlisi seçme hakkı için protesto eden (çoğunluğu işçi) kadınlar. Ve bu hakları elde ettiler de.

p16nqd447k1eocuj4v3412st151v0_45873.jpg

unnamed3.jpg
Feminizm = Eşitlik

İlk dalga feminizm daha çok siyasi eşitsizliklerin üzerinde dururken, 60’lardaki ikinci dalga feminizm ise ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri hedef aldı. Temel iddiası toplumda iki cinsiyetin ayrımcılığı temelde süregeldikçe gerçek eşitliğin elde edilmesinin imkansız olmasıydı. İkinci dalga feminizm “Özel, kişisel olan politiktir” (The Personal is Political) sloganıyla ev hayatındaki ataerkil yapıyı ve topluma etkisini sorguladı.

maxresdefault.jpg

90’lardaki üçüncü dalga feminizm ise gelmiş geçmiş en güçlendirici ve kapsaycı dalgaydı. Cinsellik, dişilik ve bu iki kavramın genelde beyaz, üst orta kesim normların etkisinde şekillenmesi üzerine bir çok sorunu sorguladılar.

Geçtiğimiz yüzyıl boyunca kendi hakları için protesto edenler ve bu hakları elde edenler kadınlardı. Kuvvetlendirilmeye ihtiyacı olanlar ve sayısız emek sonucu buna ulaşanlar da kadınlardı. Kadınların eşitliği hedefleyen bu harekete, feminizme, ne kadar emek verdiğini göre göre hala adının eşitlikçilik olduğunu savunmak, ataerkil yapının çok ironik bir örneği. Yaşadığımız dünya o kadar ataerkil ve herhangi bir şeyin varsayılanının erkeklikle ilintili olmasına o kadar alışkınız ki, bu kadar etkili, güçlü bir hareket kadınlarla ilgili bir isim taşıyınca ister istemez durup donakalıyoruz.

Ben bile (evet maalesef anne karnından feminist olarak doğmadım) zamanında eğer feminizmin bu hareket için doğru isim olup olmadığını sorguladım. Ve evet, elbette ki feminizmin adını eşitlikçilik olarak değiştirmek insanların hareketin daha hızlı bir şekilde parçası olmasını sağlayacaktır. Ancak, böyle bir değişiklik yapmak pazarlık yapmak ve feminizmin temel parçalarının birinden vazgeçmek anlamına gelecektir: kadınları güçlendirmek.

Beyinlerimiz gün boyunca modeller arıyor ve öğreniyor, eğer bunu yapmasaydı her gün yaptığımız bir çok şeyi yapamazdık. Şüphesiz ki hepimiz bunu bilinçsiz bir şekilde yapıyoruz ve kimseyi bunun için suçlayamayız. Ama, toplum sürekli bizi ataerkil bir zihniyete şartlıyor ve bunu dilin gücüyle yapıyor. Çocukluğumuzdan beri adam gibi oturmayı ya da kız gibi koşmamayı işitiyor, kendi çocuklarımıza da aynı şeyleri söylüyoruz. Erkek adam olmak güçlü ve sert olmak anlamına gelirken en kaba küfürleri, hakaretleri; kadınlara, annelere ve bacılara saklıyoruz. Bu bilinçsiz şartlanma yalnızca toplumdaki cinsiyet rollerini belirginleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda feminizm kelimesinin bazı insanların kulaklarını tırmalamasına da neden oluyor.

Feminizm özünde kadınların ve kadınlarla ilgili şeylerin kutlanmasıdır. Kadınlar hakkında konuşmaktır, kadınların sorunları, kadınların başarıları, kadınların mücadeleleri ve kadınların fetihleri. Kadınlar feminizmi kendileri üzerinden isimlendirme hakkını kazanmalarının yanı sıra, feminizmin amaç ve ideolojisi ile en çok uyuşan şey de hareketin kadınlarla ilgili bir isim taşıması. Herkese toplumda kadınların varlığının önemini göstermenin, bu harekete kadınların adını koymaktan daha iyi hangi yol olabilir ki?


Bu yazıyı yazma ihtiyacı hissetmemin tek nedeni uzun bir süredir aklımı kurcalayan bir konu olmasının yanı sıra yakın zamanda arkadaşlarımla yaşadığım bir tartışmaydı. Bizim jenerasyonumuzda bile hala feminizm ve temel değerlerine önyargılı yaklaşıldığını görünce bu yazıyı yazma ve insanların kafasında bazı şeyleri aydınlatmak adına bu yazıyı yazdım. Sizin bu konudaki düşünceleriniz ne?

Yorum bırakın